12 Ekim 2008 Pazar

Panzehir

Gözüme enli desenler çiziyorum
Şişman göstersin benzimi
Uçların çelişkisi sarsın, tükensin
Buzlu votkalı
Fotoğraf suyu içiyorum
Yapılar önemlidir
Önemlidir kokuşmuş kitapların duvarlara yankısı
O yankıyla beslenirse hele insan bedeni
Ve o bedenle
Küflü koltuklar
Eski, yapışır kalır dudaklarına
Diretir kendini yaşlı sevdalar
İstemem
Virgüllerime sinmesin oku
Akrep suyu çekiyorum kulaklarıma
Ve çizikler döllüyorum
Kirpiklerimde

Aynur Uluç
Karakalem2008

ARA PERDE ORKESTRASI

Şehir, zonkluyor beynimde

Karaköy’de motorlu neşter

Kulaktan sızan आईपॉड her yerde

Ve çatal dili

Çatal bıçağında biçimleniyor

Uçkur tenleri şehrin

Üstünü çiziyor erguvanların

Siyaha boyuyor duyarsızlık kibiri

Gözlerim düz mü bakıyor geliyor size

Açılarım düş düş içinde

Fark edin Türkân Şoray kirpiğinde

Örümcek desenini

Bir kadın yaklaşıyor usulca kulağıma

Afedersiniz diyor, etiniz gözüküyor

Tamam diyorum

Bir çığlık gibi

Tamam, anladım ben sizi

İçiniz gözüküyor sizin de, başınızdaki topuz iğneden

Ve zehir damlıyor belli ki dilinizden

Doğru hamle bence de

Derhal uzaklaşmalısınız

Çünkü, etim gözükerek gezeceğim tomurcukları

Ve “İstanbul’u dinliyorum” çünkü, diyorum

Belki duymuyorsunuz ama

Gözlerim açık

Ve dahi kıçımın çatalı

Aynur Uluç

Yuxexes Karakalem / 2008-Sayı 6

29 Mart 2008 Cumartesi

Yenilenme

“Üşüyorum” dedi kadın,” Sar beni, kollarınla değil sadece, sesinle sar. Karların altında kalan tohumlarımı sar, bakışlarınla.”

Uzun uzun baktı adam. Anlaşılır gibi değildi. İyi bir işi vardı kadının. Giyebileceği çeşit çeşit mantoları, kabanları, çizmeleri. Evi kaloriferliydi, arabası son model. Ama üşüyordu işte. Sıtma tutmuş gibi titriyor; “Sar beni” diyordu,” Ne olur sar.”

Aşık olduğu suya, “seni seviyorum” deyişine, sudan her seferinde “ben de seni seviyorum” yanıtını almasına rağmen, susuzluktan ölen çiçek kadınlardandı çünkü o da. Ve “Kadınlar çiçektir” deniliyordu reklam panolarında. Kadınlara bir gün parfüm, bir gün takı, başka bir gün bakım kremi satmak için, farklı biçimlerde ama her gün yineleniyordu aynı cümle: “Kadınlar çiçektir.”

Ve çiçekler üşüyordu. Kardelenin düştüğü yanılgıya düşüp, karlardan başını onunla birlikte çıkaracağına güvenecekleri bir hercaî arıyorlardı kendilerine. Oysa biliyoruz ki; tek başına açacaktı karlar içinde, kardelen. Sevdiğinin elinden değil, karlardan bir kürk yapacaktı bedenine. Onun bembeyaz dokusunda yatacak, içi dışı kar olacaktı kendisinin de.

Kadın kışı düşündü. Garipliğin kendisinde mi, kışta mı olduğunu bulmalıydı. Kış, yalnızlıkların mı mevsimiydi gerçekten, sobaya sokulup kestanenin çatlayan sesinde mırıl mırıl uyuyan kedi olmanın mı? Yoksa dostlukların mı mevsimiydi? Sabrın, zorlukların üstesinden gelmenin, ilk baharı düşlemenin usul usul. Anladı ki; o, kışı seviyordu her şeye rağmen. Sevdiğinin aniden ortaya çıkıp da, onu ısıtıvereceğine inanmayı, bu inançla yaşamayı seviyordu.

Pencereden dışarı baktı. Adamın karda bıraktığı ayak izleri hâlâ duruyordu. Gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Şefkatli görünen yüzlerinde aynı zamanda keskinliğin de izlerini taşıyan kar tanelerine. Yavaşça yakınındaki dolaba uzanıp en üstteki çekmeceyi açtı ve bir defter aldı eline. Yüreğinde biriktirdiği notları, noktalar, virgüller, parantezler içinde ılık ılık içine soğuracağı bir defter. Karları önüne katacak, rüzgârı süpürecek, serumu kola bağlayacak, içine başkasını bile yazsa, belli ki en çok kendine tutunacağı bir defter. Çok iyi hissetti kendini birden. Ve yazmaya başladı:

'Soyunuyorum usulca tenimden
Küçük kız çıkana dek içinden…'

Aynur Uluç
Karşın 2007 –Sayı 2